Eğitim döneminde öğrencilerde görülen davranış bozuklukları

Ülkemizde ve dünya üzerinde verilen eğitimlerde temel amaç, topluma faydalı, uyumlu ve başarılı bireyler yetiştirmektir. Fakat bu durum, bazı zamanlarda istenilen sonuçları verememektedir. Eğitim dönemi boyunca, öğrencilerin davranışlarında bazı bozukluklar meydana gelebilir. Ancak bu durumun temel sebebi bilinmediğinden, bilinçsiz bir şekilde tekrarlanıp bir alışkanlık haline gelebilmektedir. Bu tür davranış bozuklukları, genellikle altta yatan duygusal veya sosyal sorunların birer semptomu olarak ortaya çıkar. Bu yazımızda, eğitim döneminde çocuklarda en sık görülen davranış bozuklukları ve bunların altında yatan olası nedenlerden bahsederek, ebeveynlere ve eğitimcilere yol göstermeye çalışacağız. Bu davranış bozukluklarının başlıca belirtileri; kıskançlık, yalan söyleme ve küfür etmektir.

Kıskançlık: Eşitlik ve Değer Hissi

Kıskançlık, özellikle ilköğretim çağındaki öğrencilerde sıkça görülen bir durumdur. Bir öğrencinin, diğer bir öğrencinin daha üstün olduğu veya ona ayrıcalık tanındığı düşüncesine kapılmasıyla ortaya çıkar. Bu durum, çocuğun kendini yetersiz hissetmesinden ve sevgiye veya takdire olan ihtiyacından kaynaklanır. Öğrenci, kıskandığı arkadaşının her hareketini öğretmene şikâyet ederek veya onun hakkında olumsuz yorumlar yaparak, öğretmenin gözünden düşmesini ve böylece kendi pozisyonunu sağlamlaştırmayı ister.

Bu sorunun çözümü, sadece öğretmenin tüm öğrencilere eşit davranmasıyla sınırlı değildir. Asıl çözüm, her öğrenciye kendi bireysel değerini hissettirmektir. Öğretmenin, öğrencileriyle birebir ve samimi ilişkiler kurması bu noktada hayati öneme sahiptir.

  • Empati ve Anlayış: Öğretmen, kıskançlık gösteren öğrencinin duygularını anlamaya çalışmalı ve ona "Sanki biraz üzülmüşsün, değil mi?" gibi ifadelerle yaklaşarak, duygularını dile getirmesi için cesaretlendirmelidir.

  • Pozitif Pekiştirme: Her çocuğun farklı yetenekleri ve güçlü yönleri vardır. Öğretmen, çocukları birbirleriyle kıyaslamak yerine, her birinin bireysel başarılarını ve çabalarını övmelidir. Örneğin, bir öğrencinin resim yeteneğini, diğerinin ise matematikteki başarısını övmek gibi.

  • İş Birliği Odaklı Ortam: Sınıfta rekabetçi bir ortam yaratmak yerine, iş birliğine dayalı projeler ve grup çalışmaları teşvik edilmelidir. Bu, öğrencilerin birbirlerinin güçlü yönlerini fark etmelerine ve birbirlerinden öğrenmelerine yardımcı olur.

Yalan Söyleme: Güven ve İletişim Temelli Çözümler

Yalan söyleme eğilimi, ilkokul çağındaki öğrencilerin çoğu tarafından sergilenen bir davranış bozukluğudur. Bunun başlıca sebebi, otorite korkusundan kaynaklanan ceza alma endişesidir. Okula geç kalan bir öğrenci, ceza almaktan veya öğretmenin hayal kırıklığına uğramasından çekindiği için başka bahaneler üreterek yalan söylemeye başlar. Bu davranış, aslında çocuğun içinde bulunduğu stresli durumla başa çıkma mekanizmasıdır.

Bu sorunu çözmek için, okul yöneticilerinin ve öğretmenlerin, öğrenciler üzerinde baskı kuran ve korku yaratan bir sistemden uzak durmaları gerekir.

  • Güven Ortamı Yaratmak: Öğrencinin doğruyu söylediğinde bile güvenle yaklaşılacağını bilmesi önemlidir. Ceza yerine, sorunun kaynağını anlamaya odaklanan bir yaklaşım benimsenmelidir.

  • Empati Kurmak: Yalan söyleyen bir öğrenciye, "Neden geç kaldın?" yerine, "Sana ne olduğunu anlıyorum. Bir daha geç kalmamak için ne yapabiliriz?" gibi çözüm odaklı sorular sorulmalıdır.

  • Doğruluk ve Sonuçları: Çocuğa, yalan söylemenin anlık olarak bir sorunu çözebileceği, ancak uzun vadede güven ilişkilerine zarar vereceği, dürüst ve sakin bir dille anlatılmalıdır. Yalanın etik boyutları, hikayeler veya örnek olaylar üzerinden açıklanabilir.

Küfür Etme: Altta Yatan Nedenleri Anlamak

Küfür etme eylemi, hemen her dönem öğrencilerinde görülen yaygın bir davranış bozukluğudur. Bu davranış, genellikle altta yatan öfke, hayal kırıklığı veya yetersizlik hissinin bir dışavurumudur. Kendini tehdit altında hisseden, akranları tarafından dışlanan veya duygularını ifade etmekte zorlanan bir öğrenci, bu durumdan sıyrılmak amacıyla, öfkesine yenilerek küfür edebilir.

  • Duygusal Boşluğu Doldurma: Küfür etmek, çocuklarda genellikle duygusal bir boşluğu doldurma veya güçlü hissetme arayışıdır. Bu, kendi duygularını doğru kelimelerle ifade edemediğinde başvurduğu bir yöntem olabilir.

  • Sosyal Çevrenin Etkisi: Küfür etme eylemi, genellikle sosyal çevreden gelen bir etkileşimdir. Küfür eden öğrencinin çevresinde mutlaka küfür eden bireyler vardır. Ancak bu sorunun çözümü, öğrenciyi bu çevreden soyutlamak değildir. Bu, onu daha da dışlanmış hissettirebilir. Bunun yerine, onun sosyal becerilerini güçlendirmek ve pozitif arkadaşlıklar kurması için rehberlik etmek daha doğru bir yaklaşımdır.

  • Öğrenilmiş Davranış: Küfür, aile ortamından da öğrenilmiş bir davranış olabilir. Bu durumda, ebeveynlerin kendi konuşmalarına dikkat etmeleri ve çocuğa iyi birer rol model olmaları gerekir.

Bu sorunun çözümü için;

  • Sözcük Dağarcığını Genişletmek: Öğrencinin öfke ve hayal kırıklığı gibi duygularını ifade etmek için alternatif kelimeler bulmasına yardımcı olun.

  • Sınırları Belirlemek: Okul ve ev ortamında küfürlü konuşmanın neden kabul edilemez olduğunu net bir şekilde açıklayın ve tutarlı kurallar koyun.

  • Empati Kurmak: Öğrencinin küfür etmesine yol açan durumları anlamaya çalışın ve ona destek olun.

Davranış Bozukluklarının Ortak Nedenleri ve Önleyici Yaklaşımlar

Yukarıda bahsedilen davranış bozuklukları, sıklıkla birbiriyle bağlantılıdır ve benzer altta yatan nedenlerden kaynaklanır.

  • İlgi İhtiyacı: Kötü davranış, bazen çocuğun ilgi çekmek için başvurduğu bir yol olabilir. Pozitif ilgi görmeyen çocuk, negatif ilgiyi bile bir ödül olarak algılayabilir.

  • Aile Ortamındaki Sorunlar: Aile içinde yaşanan çatışmalar, tutarsız kurallar veya iletişim eksikliği, çocukların davranışlarını doğrudan etkileyebilir.

  • Özgüven Eksikliği: Kendine güveni düşük olan çocuklar, akranlarına karşı üstünlük kurmak için saldırgan veya kıskanç davranışlar sergileyebilir.

Bu tür davranış bozukluklarını önlemek için:

  • Tutarlı Kurallar ve Sınırlar: Hem okulda hem de evde tutarlı ve net kurallar koymak, çocuğun neyin kabul edilebilir, neyin kabul edilemez olduğunu anlamasını sağlar.

  • Açık İletişim: Ebeveynler ve öğretmenler, çocuklarıyla düzenli ve açık iletişim kurmalıdır. Çocukların duygularını ve düşüncelerini özgürce ifade edebilecekleri güvenli bir ortam sunulmalıdır.

  • Pozitif Pekiştirme: Çocukların iyi davranışları ve başarıları takdir edilmeli ve ödüllendirilmelidir. Bu, onların özgüvenlerini artırır ve pozitif davranışları tekrarlamalarını sağlar.

Sonuç olarak, eğitim döneminde öğrencilerin sergilediği davranış bozuklukları, sadece "kötü davranışlar" olarak görülmemelidir. Bunlar, genellikle altta yatan duygusal veya sosyal ihtiyaçların birer sinyalidir. Ebeveynler ve eğitimciler olarak bizler, bu sinyalleri doğru okuyabilmeli, empatik ve destekleyici bir yaklaşımla çocuklara rehberlik etmeliyiz. Unutmayın ki, sabır ve anlayışla yaklaşmak, bu sorunların üstesinden gelmenin en etkili yoludur.